Terlik geliyor kaçın

birbirinden uzak tutulası iki şeydir anne ile terlik. daha o zamanlar aklıma kazınmıştı modern bir holywood klişesi..

“efendim, bu silah yanlış ellere geçerse bu hepimiz adına bir felaket olur..”

kim inkar edebilirdi ki anneler tarafından fırlatılan o terliklerin istisnasız bir biçimde güdümlü olduğunu? artık ısıya mı, evlat kıçına mı duyarlı dersiniz orasını bilemiyorum.

ama arkadaşlar arasında geçen “nasıl terlik yedim?” temalı muhabbetleri hiç unutmam,

+senin annen ne kullanıyo?
-valla babamın terliğini. seninki?
+benimki tuvalet terliği atıyo.
-ıslanmıyo musun?

o saygıdeğer validemin korkunç planlarının dile gelişini de dün gibi hatırlarım , hala çınlar kulaklarımda;

“kız gel buraya! vurucam ay belim! kime diyom kıpırdama zili! hişt?”

hemen ardından kalçamın tam ortasında bir şok patlaması, pulse gun mübarek.. bir de terlikle etin eşsiz buluşmasının bir meyvesi olan o tok ses ve kanın aniden geri çekilmesi.. sonrası da malum zaten, kanepe üzerine dizlerimi toplayıp oturmuş haldeyim, huşu içinde geçen kaçınılmaz ve rutin bir zonklama evresi yaşıyorum.. aklımda ise tek bir soru;

“allahım ne zaman biticek bu çilebıdıbıdı...”

çocuğum tabi.. dünyanın en büyük dertleri beni bulmuş filan sanıyorum o zamanlar..

yine de küçümsemeyeyim. yemek sofrasında bile oturamıyorduk yahu. vay anam diyordum, zira mağdur bölgeyi 30 derece meyille kaldırıp oturabilirdik anca.

gün aşırı terlik yerdim mütemadiyen..

o değil de, peluş terlikler var; hani şu hayvanat görünümlü yumuşak şeyler. anneler günü için gayet de ideal bir şey. ne de olsa hediye bahane, önlem şahane.

aslında “takunya” mevzusuna da girecektim.. bilirsiniz, hani şu tahta japon terlikleri.

işi zor şu japon çocuklarının..



Hiç yorum yok: