Dattirivalliye binelim?

isaac newton’u hep suçlamışımdır yer çekimini icat ettiği için..

daha onlu yaşlardaydım yanılmıyorsam. üzerime yeşil renkli bir örgü hırka giyiyordum ve altıma da zeplin-vari şişme bir etek uydurmuştu güzel annem. tabi çocuğuz o zamanlar, annemiz bize ne giydirirse giydirsin onlarla çıkıyoruz sokağa. bazen prenses gibi, bazen de köylü kızı kezban kopyası..

düşündüm de yine, az şebek edilmemişiz be anam.

ama o gün ayaklarımda bir şey yoktu. kıtlıktan filan kesinlikle değildi elbet, elimde her zaman çifte lolipop şekeri ile gezerdim. sürpriz yumurtam da eksik edilmezdi. sadece ayaklarım çıplaktı, çünkü bir çocuk parkındaydım.

ayağımla kumlu zeminden bol bol cam kırığı topladığımı bile farketmiyorum, o derece eğleniyormuşum demek ki. hoş, eğlence dediğim de “kumda define avı” oyunuydu. hayaller büyük tabi, iki kürek sonra bir altın yatağı bulacağım. onları paraya çevirip lolipop fabrikası kurduktan sonra, sokağımdaki dizi kabuk tutmuş kötü çocukları fabrikamda çalştıracağım falan da filan..

“kim tutarmış beni be!” diyorum burada.

derken kolumun tutulduğunu farkediyorum. çocukluk refleksi tabi, hemen dirseğine bakıyorum; kabuk tutmuşsa kötü çocuk, temizse iyi aile çocuğu.. hesap sadece bu işte o zamanlar.

“dattirivalliye binelim.” diyor bana.

tanımıyorum etmiyorum. sanki kumdan çıkıvermiş. suratında meymenetten başka herşey var çocuğun. sümükler ağzında, kafa kel, gözleri fırıldak gibi.. az önce hazine avı için kullandığım küreği, bana tip tip bakan suratının tam ortasına geçiresim geliyor.

yer mi tabi hiç.. yusuflamayla karışık bir çaresizlik evresindeyim..

“binelim.” diye miyavlıyorum.

önce bir süre normal çocuklar gibi aşağı yukarı sallanıyoruz. çocuk gülüyor kötü kötü. ben de saf saf bakıyorum. bir an çocuğun sağ taraftaki arkadaşlarını farkediyorum. onlar da pis şekilde gülüyorlar bana. evet, sonumuzun hayırlı olmayacağı ortada.. bizimkilerse kendi halinde. biri “bak su çıktı” diye bağırıyor, biri de “içelim mi?” diye soruyor. her çocuğun birbirinden aptal olduğu bir park manzarası. ben de dahil..

kısa süre sonra omurgamın darbe üstüne darbe yediğini farkediyorum böyle dalmışken. kötü çocuklar güruhu kahkaha atıyor. benim garaj darmadağın olmuş, ağlayamıyorum ama aval aval bakıyorum; dünya bir aşağı bi yukarı.

sonra güm diye bırakıveriyor dehşet bir ivmeyle en tepe noktadan aşağı beni. dağılıp gidiyor hepsi, kaçıyorlar gülüşerek. ben ise tükürüyorum arkalarından, hepsi gözden kaybolduktan sonra..

işte lise yıllarımda bir fizik dersinde aklıma geldi bunları yaşamış olduğum. olmayacaktı yer çekimi; tahterevallide bunları yaşamayacaktım ben.. hemen defteri açıp bir isaac newton çizdim, üzerine kırmızı kalemle ruj yaptım ve yanına da “666 evil” yazdım..

o zaman ciddi ciddi rahatlamıştım. dengeden eser yokmuş bünyemde o dönemler. peki şimdi var mı? hayır, bu yazının akşamına lolipop yiyor olacağım; hem de çifte çifte.

Hiç yorum yok: